30 Temmuz 2012 Pazartesi

Atatürk’e Saldıran Köşe Yazarlarına Cevap


Ilımlı İslam politikasını ülkemize yerleştirmek isteyen Batılı büyük devletler, Atatürkçü ve ulusalcı kesimlerin bu siyasi oluşum karşındaki mücadelesinden dolayı her zaman rahatsız olmuş ve kendilerine tehdit olarak algılamışlardır.
AKP iktidarı döneminde Atatürkçü/Kemalist düşünce akımına karşı psikolojik bir harekât başladı. Bu harekât hem AKP’li Bakanların söylemlerinde olduğu gibi;Gençliğe hitabe ve andımızın kaldırılması tartışması ortaya atan gazete ve gazetecilerin için "Bunlar ayet mi?" diyerek desteklenmesi hem de yazılı ve görsel basında bunların tartışılması ve sürekli “tek parti dönemi diktatörlüğü” olarak algı yaratılmaya çalışılması önemli göstergelerdir.
Günümüzde bazı gazeteci/yazarlar Atatürk’ün diktatör olup olmadığını hem köşelerine hem de kitaplarına taşıdılar ve okuyucularına sonuç olarak diktatör olduğu algısının yaratılmasını amaçladıkları, yazmış oldukları metinlerden açık ve net gözükmektedir.
Nedir bu Atatürk korkusu?
Yok olmakta olan bir ulusun oluşturduğu milli birlik ve beraberlik sayesinde verdiğimiz Kurtuluş savaşımız sonucunda kurulan laik, demokratik, bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kime zararı var?
Neden dış güçler ülke içinde destek verdikleri lobilerle Atatürkçülüğe karşı?
Çünkü Atatürkçü düşüncenin temelinde ulusal birlik ve tam bağımsızlık olduğu gibi Türkiye bölünmez bir bütünlüğünü savunması laik-demokratik düşünce anlayışı hem dış güçlerin işine gelmediği gibi içeride etnik kimlik üzerinden bölücülük yapanlar ile dini siyasete malzeme yapanların çıkarlarına ters düşmesindendir.
Bakınız Atatürk’e diktatör tanımlaması yapanlara Atatürk’ten cevap:
“Yurttaşlar, düşündüklerini istedikleri gibi söyleyebilmelidirler. En büyük gerçekler, düşüncelerin özgürce ortaya konması ve tartışılması ile ortaya çıkar ve yükselir. Özgürlük kuşkusuz ki güçlükle sağlanabilir, bağnazlığı aşan tutumlar ve hoşgörülü davranışlarla korunabilir. Düşüncelerin ve inançların başka başka olmasından yakınmamak gerekir. Çünkü bütün düşünceler ve inançlar bir noktada birleşirse, bu devinimsizlik belirtisidir, ölüm demektir. Demokrasi eşitçidir. Amacı, ulusun yönetenler üzerindeki denetimiyle siyasal özgürlüğü sağlamaktır… Demokrasi bir kafa sorunudur: Herhalde bir mide sorunu değildir. Adalete bağlılığı, erdem ve ahlak sahibi olmayı gerektirir… Demokrasi ilkesinin en çağdaş, en akılcı uygulanmasını sağlayan yönetim biçimi Cumhuriyet’tir.”
Bakınız UNESCO, Atatürk diktatör diyenlere karşı 156 ülkenin oybirliği ile aldığı karar;
 “Uluslararası anlayış ve barış yolunda çaba harcamış üstün bir kişi, olağanüstü bir devrimci, sömürgecilik ve emperyalizme karşı savaşan ilk önder, insan haklarına saygılı, dünya barışının öncüsü, insanlar arasında hiçbir renk, din, ırk ayrımı gözetmeyen eşsiz devlet adamı…”
Özellikle son zamanlarda artan Atatürk’ü diktatör tanımla çabaları arkasındaki düşünceyi anlamak zor değil.
Ne Taha Akyol, ne Ahmet Altan, ne de Hasan Cemal ve diğerlerinin ifade özgürlüğü ve ileri demokrasi maskesi altına sığınarak yılların verdiği ikiyüzlülükle Atatürk’e saldırmanın dayanılmaz hafifliliği içerisindeler. Onlar acaba hiç düşündüler mi Mustafa Kemal olmasaydı var olabilecekler miydi?
Ahmet Taner Kışlalı’nın da yazdığı gibi;
Dinciler, Kürtçüler ve “yeni mandacı” numaracı cumhuriyetçiler, “Atatürk’ü yıkmaktan söz ediyorlar… Kimi aymazlar da “Atatürk’ü aşmaktan”… Aşmak için, önce ulaşmak gerekir. Ulaşabildiler mi ki, aşacaklar?
Son söz olarak;  dünü belli olanların bugünü de yarını da bellidir…
Bazıları ne kadar maske takarlarsa taksınlar kendi içlerinde ikiyüzlülüğü gizleyemezler.
Murat ÖZCAN
14 Nisan 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder