30 Temmuz 2012 Pazartesi

TÜRBAN ARAÇ MI?


Günümüzde türban olayında, AKP ve paralelindeki siyasal düşüncelerin masumane bir özgürlük gibi gösterilmeye çalışılmasının altındaki buzdağı gözden kaçırılmamalıdır.

12 Eylül 1980 darbesinden günümüze kadar geçen sürede İslam, sadece inanç biçimi olmaktan ziyade siyasal-toplumsal ve kültürel yaşamın içine sokulmak istenmesi gözden kaçırılmaya çalışılmaktadır. Yine 1980 darbesi sonrası Özal’ın iktidara gelmesiyle birlikte ülkemizde “ılımlı islam” maskesi altında İran İslam Devrim’inden heveslenilerek devletin her kademesinde kadrolaşma faaliyetleri başlatıldı. Yine bu çerçevede Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde 90 adet İmam-Hatip Lisesi açılması bugün yaşadığımız gibi İslamın  yaşamın her alanına girmesinin zeminini hazırlamıştır.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı döneminde “demokrasinin amaç değil araç” olduğunu vurgulayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın türbanın siyasal boyuta getirmesinin amacının altında rejimle ilgili hedefleri yatmaktadır.

Bakınız, Kızılcahamam Kampı’nda AKP Kurucular Kurulu üyesi Fatma Ünsal’ın, “Kadınlar, başörtüsüyle Meclis’e giremiyor. 8 yıl geçti. Bu konuda adım atmayacaksanız siyasi tercihimi değiştirip, bağımsız hareket edeceğim” dediği öğrenildi. Bunun üzerine Başbakan Erdoğan’ın da türban takan Ünsal’ın bu çıkışına, “İnsaf, samimiyetimizi sorgulamayın. Her şeyin bir zamanı var. Çocuk bile 9 ay 10 günde oluyor. Üniversitelerdeki sorunu bile çözemedik. Nelerle karşılaştığımızı biliyorsunuz. Siyasi tercihinizi değiştirirseniz sizin adınıza üzülürüm. Sizin bileceğiniz iş” yanıtını verdiği öğrenildi. Burada, Başbakan Erdoğan’ın söylemlerinde dikkate edilmesi gereken durum; “herşeyin bir zamanı olduğu ve çocuk bile 9 ay 10 günde olduğu” söylemiyle de  gizli gündemlerindeki düzene yavaş yavaş ulaştıklarını belirterek seçmenlerine ve parti örgütüne sabırlı olmalarını vurguluyor.

Temel insan hakları kavramı olan demokrasi ve özgürlük üzerinden siyaset üreten AKP,bu kavramları   sadece, kendi gizli düşüncesinin önünü açmakta kullandığı bir silaha dönüştürmektedir. Kendileri gibi düşünmeyenlere karşı demokrasinin dışına çıkılarak baskıcı düşünceleri benimsemiyorlar. En yakın örneğinide Başbakan Erdoğan’n referandum öncesi TÜSİAD’a karşı “ya taraf olusunuz ya da bertaf olusunuz” söylemi açıkça tehdit içeren bir baskıdır. Bugünün demokrasi ve özgürlük savaşçısı üniformasını giyenler 16 Şubat 1969’dan başlayan; Kahramanmaraş, Çorum, Amasya, Tokat, Elazığ, Malatya ve Sivas Madımak olaylarını gerçekleştiren zihniyet değil midir? Demokrasiyi amaç olarak değil araç olarak kullandıklarının göztergesidir.

Dinin siyasetin içinde kazandığı etkinlik, türban olayı ile birlikte ayrıca istismar edilmeye başlanmıştır. Laik rejime aykırı hareketlere meşruluk kazandırabilmek için, inanç özgürlüğümüz engelleniyor söylemleriyle  toplumsal gerginlik yaratılmaya ve bundan da siyasi platformlarda kazanımlar elde etmeye çalışıyorlar. Dikkat edilirse geçmişte Cuma namazı çıkışında yapılan eylemler artık yapılmamaktadır.

Kadın-erkek eşitliğinin olmadığını savunan bir Başbakınız olması nedeniyle herhalde, Türkiye Kadın-Erkek Eşitsizliğinde 134 Ülke arasından 126. olabilmiştir. Bu durum ülkemiz için çok acı bir tablodur. Çünkü bu tablo bizi İran ve Cezayir gibi demokrasi açısından geri kalmış ülkeler sınıfına sokmakla kalmamış onlarla aynı çizgiye oturmaya başladığımızında göstergesi olmuştur. Demokrasi ve özgürlükler bakımından AKP İktidarı ile birlikte geçmiş yıllara göre çok geliştiğimizi belirten Başbakan Erdoğan ne yazık ki bu alanda Türkiye’nin sınıfta kalmasına neden olarak kendi tezini de çürütmüş oldu.
Yıllardır türban nedeniyle kadının kafasını siyasi malzeme yapmaktan öteye geçemeyen bir zihniyet demokrasi ve özgürlükten söz etmesi sizce de ne kadar gerçi bir tutumdur?

Bir ülke, Diyanet'e, bütün üniversitelerine ayırdığı bütçe kadar pay ayırıyor,bunu son bir yılda ikiye katlıyorsa, doktordan, öğretmenden fazla imam yetiştiriyorsa, hastane değil cami yaptırıyor, kütüphaneden çok Kuran kursu açıyorsa, o ülkenin durup bir daha düşünmesi gerekmez mi? Laik, demokratik bir rejimden din devleti rejimine doğru gidildiğinin sinyalleri açıkça ortada değil mi?

Demokrasi ve Özgürlük insanların herşeyi yapabilmesi midir? Mesala bir kısım velilerin çocuklarını zorla İmam-Hatip Lisesine göndermesi veya ilkokula giden kız çocuğunu zorla türban taktırması ve bunun sonucunda bu çocuğun türbanlı şekilde üniversiteye gitmek istemesi özgürlük ve demokrasi kavramlarının içinde midir?

Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik göstergeler bu tür tartışmalar nedeniyle gündem dışına itilmesi dikkat çekici bir durum. İşsizliğin yüksek olduğu bir dönemde, insanların borçlarını ödeyemediği ve mahkemelerin icra dosyaları ile özellikle kredi kartı ve kredi borçalarını ödeyememiş insanlarımızın  dosyalarıla doludur. Ekonomik sıkıntıların yaşandığı bir ortamda gündemin türban olayı ile sıkışması AKP İktidarının elbette işini gelmektedir. Siyasi İktidar halkı ekonomik gidişin dışına çekerek, din üzerinden tartışma yürütmenin kendisine sağladığı avantajı elinden bırakmak istememesinden kaynaklanmaktadır.

Murat ÖZCAN
23 Kasım 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder